25 Kasım 2010 Perşembe

Kurgu

Telefon numarasını çevirenler aradıkları kişinin ulaşılamaz olduğuna dair bant kaydını dinlediler.. İnternet üzerinden mesaj yazmak isteyenler sosyal ağlardaki hesaplarının kapalı olduğunu gördüler.. Elektronik posta atanlara "postanız ulaştırılamadı" uyarısı geldi.. Evinde de değildi..

Gitmişti.. Nereye gittiğini, neden gittiğini, kime tepki gösterdiğini kimse anlayamadı.. Sadece gitmişti.. Hep hayal ettiği gibi; yanına hiçbir şey almadan, fazla hesaplamadan, çok düşünmeden gitmişti.. Sadece biliyorlardı ki iyiydi.. Yaşamayı sevdiğini, üstelik bunu becerecek güçte olduğunu düşündükleri için akıllarına kötü ihtimalleri getirmiyorlardı.. Gitmişti işte! Bu kadar basit.. Ondan geriye, üzerine giydikleri hariç, yanına almadığı eşyaları ve son defa yazdığı mektup kaldı.. Şöyle demişti giderken:

"Gerçekten üzülmeyeceğinizi bilsem üzülmeyin derdim.. Ama biliyorum ki beyhude.. Benim orada ne kadar mutsuz olduğumu hiçe sayarak, ortadan kaybolduğuma üzüleceksiniz.. İçimde bir yerde acı çektiğimi görmezden gelerek, kendime kötülük ettiğimi düşüneceksiniz..

Etmedim..

Keşke kendim ve sizler için en iyisini yaptığımı size anlatmanın somut bir yolu olsaydı, elle tutulur bir ifadesi mesela.. Keşke basit bir kağıt parçasına yazılmış görünmez duygular yerine, o duyguların somut bir ifadesini bırakabilseydim arkamda.. Tek başıma dağ yollarında yürüdüğümde, şehirlerin arka sokaklarında kaybolduğumda hissettiğim hazzı size kanlı canlı göstermenin bir yolu olsaydı keşke.. O zaman üzülmezdiniz emin olun.. Sevinirdiniz aslında.. Mutlu olduğum için, yüzüm güldüğü için sevinirdiniz..

Bunalmıştım çünkü.. Yüzüm yalandan gülüyordu orada.. Hep eleştirdiğimi yapar olmuştum yani, sahteydim sizler gibi..

Ah evet, sizler.. Karşılıksız sevdiğinizi söylediğiniz insanlardan bile karşılık bekleyen sizler.. Hep birilerine, bir şeylere benzemeye çalışan sizler.. Değersiz kaygılarının daimi esiri olan sizler.. Korkularıyla yüzleşmekten korkan, bu yüzden kısır bir döngüde yuvarlanan sizler.. Aslında içgüdülerinin doğrultusunda davranıp, bunu sanki başka kimse yapmıyormuş gibi etraftakilerden gizleme çabasına kapılan sizler..

Sizleri daha yakından keşfettim geçen gün.. Kulaklığımı kulaklarıma iyice gömüp, sesi sonuna kadar açtığımda.. Müzikten başka bir şey duymuyordum ama insanların yüz ifadelerini daha net görebiliyordum.. İnanın bana, bunu yapmak çok fikir veriyor insanlar hakkında.. Yüzlerindeki yapmacıklığı okuyorsunuz seslerini duymadığınızda.. Sürekli bir şeyler istiyorlar birilerinden ya da başkası olmaya çalışıyorlar.. Bir gün deneyin bunu ve görmeye çalışın diğer sizleri.. Aynı gün, neden hayvanları insanlardan çok sevdiğimi de anladım sadece başını okşadığım için bana sadakatle bakan köpeği gördüğümde.. Benden tek beklentisi elimi başının üzerinde ileri-geri oynatmamdı ve bunu kuyruğunu sallayarak belli ediyordu.. Benden beklediğini göstermek için rol yapmıyordu yani, sadece içgüdülerine uygun davranması yetiyordu.. Gerçekti..

Sıkılmıştım sizlerden, bu yüzden gittikçe daha çok benziyordum size.. Sonra gitmek geldi aklıma.. Belli bir varış noktası olmadan, gücüm nerede tükenecekse oraya kadar.. Çok düşünmedim, çok durmadım üzerinde, çok planlamadım.. Düşünsem vakit kaybedecektim çünkü, korkacaktım yani.. Size biraz daha fazla benzeyecektim.. Sadece gittim ben de.. Kapıyı çektim, gittim..

Umarım biraz daha rahatlamışsınızdır bunları okuyunca, biraz daha geçmiştir üzüntünüz.. Artık daha özgür olduğumu, özgürlüğün benim için mutluluk olduğunu görmüşsünüzdür.. Kendim için iyi bir şey yaptığımı fark etmişsinizdir, keza sizler için..

Kendinize iyi bakın.. Hâlâ kendiniz diye bir şey varsa.."

Onu merak edip evine gelen bütün dostları okudu bu mektubu sırayla.. Onu bulması için çağırılan polisler de dahil.. Sıkıldılar ama, keşke özeti olsaydı diye düşündüler..

5 Kasım 2010 Cuma

Cin

Çok bunaldığı bir gün, avarelikte zirveyi zorlayarak sokakları arşınlıyordu kafasındakilerden kurtulmak için.. Yürürken önüne çıkan kendi halindeki bir tenekeyi tekmeledi.. Birden, amaçsızca etrafta dolanan kediler, çatıların üzerinde uçmakla meşgul güvercinler, çöplerden kağıt toplayan çocuklar durdu.. Tenekenin içinden bir cin çıktı.. "Merhaba" dedi önce.. "Ben yeni nesil bir cinim.. Size, alışılmışın aksine sadece iki tane dilek hakkı vereceğim ve bunların ikisini aynı anda kullanamayacaksınız.. Şimdi bir dilek dileyeceksiniz ve gerçek olacak, ilk dileğinizden sıkıldığınız zaman ben yeniden geleceğim ve ikinci dileğinizi soracağım size.. Anlaştıysak ilk dileğinizi bekliyorum.." diye devam etti.. Çocukluğundan beri asla inanmadığı masal kahramanı, gözlerinin önündeydi, bir an konuşamadı heyecandan..

Ne isteyeceğini bilmiyordu.. Üstelik hemen kullanabileceği tek hakkı vardı, çok dikkatli düşünmeliydi.. Bir süre sakinleşmeyi bekledikten sonra ne istediğini anladı.. "Derdimin, sıkıntımın olmadığı, her şeyin bol olduğu ve yalnızca sevdiklerimin yaşadığı bir ıssız ada istiyorum." dedi.. "Hay hay sahip!" diye kafasını salladı cin.. Bir anda bitkin gözleri kapandı, olduğu yere yığıldı..

Uyandığında, kulübesini yaptığı sazların arasından güneş sızıyordu.. Şaşkınlıkla dışarı çıktı.. Bembeyaz bir kumsalın üzerinde duruyordu, 3 adım ötesinde masmavi ve başka hiçbir kara parçasını görmeye imkan tanımayacak sonsuzlukta bir deniz vardı.. Dalga ve kuş sesleri izin verdikçe başka sesler geliyordu kulağına.. O seslere doğru yöneldi.. Tıpkı cine tarif ettiği gibiydi her şey, seslerin geldiği yerde sadece sevdiği insanlar vardı ve hiçbirinin derdi yokmuş gibi görünüyordu.. Herkes mutluydu.. Kumsala değin uzanan sık ağaçlar izin verdiği ölçüde kulübelerini kondurmuşlardı adaya.. Kendisini bildi bileli hayalini kurduğu hayat, çoktan ezilmiş bir tenekeyi tekmelemesiyle gerçek olmuştu..

Günlerden bir gün denizi seyrederken cin tekrar geldi.. "Hayalleri gerçek olmuş birisi için fazla sıkıntılısınız sahip!" dedi.. Sonra duraksamadan devam etti:

-İkinci hakkınızı kullanmak ister misiniz?
-İsterim..
-Dinliyorum..
-Beni geri götür cin.. Eskiden yaşadığım hayata, eskiden küfrettiğim insanlara, eskiden olduğum yere..
-Merakımı mazur görün sahip ama sorun nedir?
-Denize bakınca Kanlıca'yı göremiyorum..