6 Aralık 2010 Pazartesi

Bu mevsimde ne işin var? (Bölüm 2: Metro bileti ne kadar?)


Stockholm'den kalkan son Oslo treni öğleden sonra.. Yolculuk 6 saat sürüyor.. Yani akşama Oslo'dayım.. Yani Oslo'daki herhangi bir hostele bir gece daha fazla para ödemek zorundayım.. Ve emin olun bunu kimse istemez.. 2009 yılı verilerine göre dünyanın en pahalı şehri olarak kabul edilen Oslo'da, hostel fiyatları 25 Euro'dan başlıyor.. Bu da şu demek: İstanbul'da 3 yıldızlı bir oteldeki odanızda kafanızı dinlemek için ödeyeceğiniz parayı, Oslo'da 8 kişi tarafından paylaşılan bir odadaki yatağa ödüyorsunuz.. Mecburen ödendi..

Hostellerin şöyle bir güzelliği var.. 11'de çıkış yapmak zorunda olsanız bile genelde giriş katında bulunan odalara çantalarınızı bırakabiliyorsunuz.. Ertesi sabah çıkış yaptıktan sonra çantayı hostele bırakıyorum ve Oslo'nun keşfi başlıyor.. Tur özellikle The Vigeland Park'tan başlıyor ki hava kararmadan bu park görülebilsin.. Çünkü şehir neredeyse 60. derece enleminde(Kuzey Kutup Dairesi 66. dereceden başlar) ve bu nedenle öğleden sonra 3'te hava büyük ölçüde kararıyor.. Tıpkı diğer çoğu Avrupa şehri gibi Oslo'da da turistseniz toplu taşıma kullanmaya pek gerek duymuyorsunuz.. Çoğu turistik alan yürüme mesafesinde.. Üstelik turist dediğin yürümeli arkadaş! Başka türlü o şehrin dokusu öğrenilmez, tadı çıkmaz.. Yürürken fark ettiğim kadarıyla Oslo, Stockholm'den daha küçük ama daha kozmopolit.. Özetle, daha fazla yabancı göçmene ev sahibi olmuş.. Bunda muhtemelen petrol zengini Norveç'in İskandinav kardeşlerinden daha müreffeh olmasının etkisi var..

Gezmeye devam.. The Vigeland Park(Frogner Park) Norveçli heykeltıraş Vigeland'a eserlerini oluşturması için tahsis edilmiş bir bölge.. Aynı zamanda Oslo halkının yaz günlerini geçirdiği bir yeşil alan.. Zaten genel olarak Norveçliler heykel sanatına çok meraklı.. Nerede bir boşuk bulsalar, oraya bir heykel dikmişler.. Hal böyle olunca parklarını bir heykeltıraşın eserlerine ayırmaları tutarsız değil..

Turun başladığı yerden şehir merkezine doğru geldikçe başka bir parkla karşılaşıyorsunuz.. Burası da Kraliyet Parkı.. Tıpkı İsveç Hanedanı gibi Norveç Hanedanı da halkın rahatça gezebildiği bir yerde ikamet ediyor.. Bunu şöyle canlandıralım.. Önce Çankaya Köşkü'nün bahçesinin halkın piknik yaptığı bir park olduğunu düşünün, sonra da Cumhurbaşkanı'nın da o parkın sınırlarındaki köşkte yaşadığını.. Halkından hiç izole olmadan yani.. İki ülkedeki kraliyet ailelerinin yaşam tarzlarını görünce kafamdaki medeniyet tanımı vücut buldu adeta.. O akşam Oslo'da yaşayan bir Polonyalı olan ev sahibimle buluşmalıyım(bkz. Couchsurfing).. Sağolsun bana evini açacak, ben de bir gece daha hostel parası vermekten kurtulacağım.. Üstelik bu, Oslo'da yaşayan biriyle muhabbet etme imkanı.. Evi tarif ediyor.. Metroya biniyorum, söylediği durakta iniyorum, o beni duraktan alıyor.. Plan bu.. Ama asıl şok metro için bilet alırken yaşanıyor.. Oslo'da metro bileti 6 TL karşılığı Norveç Kronu(İstanbul'da 1.65 TL).. İşte şimdi de kafamdaki "pahalı" tanımı vücut buldu.. Ancak tabii ki Norveçliler bu konuda rahat, çünkü gelir düzeyleri de o derece yüksek.. Yeri gelmişken; Norveç hükümetinin planlamasına göre, Norveç önümüzdeki 50 yıl boyunca başka bir ekonomik faaliyette bulunmasa bile petrol gelirleri bütçelerini karşılayabiliyor ve 4 milyon nüfuslu ülkenin sağlık bütçesi, 20 milyon kişiye şu anki kalitede hizmet verecek güçte..

Oslo'da bunun dışında özellikle görülmesi gereken National Gallery(Ulusal Galeri), Opera Binası, Akershus Fortress(Akershus Kalesi) ve Aker Brygge var.. Galeride Norveçli ünlü ressam Munch'un tablolarını(özellikle en ünlü tablosu "Çığlık"ın orijinali) görebilirsiniz.. Opera Binası, denizden yükselen bir buz dağından esinlenilerek inşa edilmiş.. Akershus Kalesi ve Aker Brygge ise birbirine emanet edilmiş bir kale ve liman.. Aker Brygge'deki alışveriş merkezi; "zevksiz olmayan, şehrin dokusuyla barışık, ferah alışveriş merkezi nasıl yapılır?" sorusunun cevabı olarak yapılmış diye düşünüyorum..

(Buradaki fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder