14 Aralık 2010 Salı

Bu mevsimde ne işin var? (Bölüm 3: Ellerinizi nasıl koruyorsunuz?)


Norveç'te dünyanın en pahalı şehirlerinden birini bırakıp, dünyanın başka "en"lerinden birine gidiyorum.. Norveç'in 2. büyük şehri olan Bergen, aynı zamanda dünyanın en çok yağış alan şehirlerinden bir tanesi.. Bu şehir, 365 günün 240'ında yağış alıyor ortalamaya göre.. Karşılaştırma açısından; İstanbul, bir yılın ortalama 124 gününü yağışlı geçiriyor.. Şansıma, ben güneşli geçen ender günlerden birine denk geldim..

Aslında Oslo-Bergen arasındaki tren yolculuğunun yol boyunca görülebilen manzaralar nedeniyle gündüz yapılması gerekliliği her yerde bas bas bağırılıyor.. Interrail ile ilgili sitelerde bu hat, Avrupa'nın en keyifli tren rotalarından biri olarak gösteriliyor.. Ancak az zamanda, çok ve büyük keşifler yapmak zorunda olduğum için günlerimi yolculukta harcamak istemedim.. Hem Oslo-Bergen arasını hem de dönüşü gece yolculuğu olarak yaptım.. Belki bir gün aynı yolu gündüz görme şansım da olur diye umuyorum.. Yani aklım kalmadı değil aslında..

Norveç'in 2. büyük kenti olmasının yanında, Bergen'i önemli yapan 2 şey daha var.. Birincisi, Bergen meşhur "Norveçli balıkçılar"ın şehri.. Kentin başlıca geçim kaynağı balıkçılık(Hayat Bilgisi dersime hoş geldiniz).. İkincisi, Norveç'in ve hatta İskandinavya'nın meşhur kıyı tipi olan fiyortların Atlas Okyanusu'ndaki kapısı.. Şehir kendisi de zaten fiyortların üzerine kurulu ama asıl fiyort manzarasını şehri eteklerinin altına alan Mount Fløyen'e çıkmaya cesaret ederseniz görüyorsunuz.. Zaten Bergen'i belki de Oslo'dan bile daha turistik yapan şey Mount Fløyen.. Buranın ilk 150 metresini şehir merkezinden kalkan bir füniküler tramvay ile çıkma şansınız var.. Ancak zirveye varmak için tırmanmanız gereken bir 450 metre daha kalıyor.. Bu 450 metre için takip edebileceğiniz farklı parkurlar var.. Ben kendimi o kadar kasamam diyenler için ise dağın farklı yönlerine giden daha farklı parkurlar var.. Bu parkurları takip ederseniz dağın çeşitli noktalarındaki göllere, piknik alanlarına, kamp alanlarına gidebiliyorsunuz.. Ama en güzel fiyort manzarası daima zirvede..

Tekrar şehre indikten sonra görülmesi gereken en önemli şey ise kuşkusuz ki UNESCO'nun koruması altındaki eski Bergen evleri.. Tamamen ahşaptan yapılan bu evlerin orijinalleri ne yazık ki yanmış.. Ancak yerlerine yapılan evlerin orijinalleriyle tıpatıp aynı olması için o kadar emek sarf etmişler ki evleri yeniden inşa ederken kullanılan tahtalar, evlerin ilk yapıldığı dönemde kullanılan baltalar yeniden üretildikten sonra kesilmiş.. Sonuçta ortaya Bergen'in ortasında ahşap bir mahalle çıkmış.. Ahşap evlerden sonraki ilk hedef, Norveçli balıkçıların yuvası olan Bergen Balık Pazarı.. Yeri gelmişken belirtmekte yarar var; reklamlarda Norveçli balıkçıların ellerini koruma sırrı olarak gösterilen el kremi Norveç'te satılmıyor.. İlk fark ettiğim zaman benim için de sürpriz oldu, ama gerçek bu.. Ellerini neyle korudukları benim için hâlâ sır olsa da Norveçli balıkçılar oldukça iyi insanlar.. Sayelerinde hayatımda ilk defa balina eti yemiş oldum.. Bu pazara yolunuz düşerse balinasıdır, hakiki Norveç somonudur, bunlardan tatmayı ihmal etmeyin..

Oslo kadar kalabalık ve canlı bir şehir olmasa da, bana göre(ve aslında pek çok diğer insana göre)Bergen Oslo'dan daha güzel(en azından turistler için) bir şehir.. Özellikle arkadaş çevresinde doğa tutkunu, deniz tutkunu tabir edilen insanların bu şehri görmemesi hata olur..



(Buradaki fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder