27 Aralık 2010 Pazartesi

Bu mevsimde ne işin var? (Bölüm 4: Kopenhag'a bakmıştım da?)


Bergen'in çevresindeki küçük şehirler ve başkent Oslo dışında başka bir demiryolu bağlantısı olmadığı için, Bergen'den sonraki durak olan Kopenhag'a gitmenin tek yolu Bergen-Oslo-Göteborg-Kopenhag güzergahını takip etmek.. Neyse ki arada transfer yapmak zorunda olunan bütün trenlerin saatleri birbirine göre ayarlanmış.. Örneğin, Oslo treni Göteborg'a gelmeden, Göteborg'da bekleyen Kopenhag treni hareket etmiyor.. Aslında Danimarka'nın, İskandinavya yarımadasındaki kankaları İsveç ve Norveç ile kara bağlantısı yok.. Ancak İsveç'in 2. büyük şehri olan Göteborg'dan kalkan tren, İsveç'in 3. büyük şehri Malmö ve Kopenhag arasındaki köprüden geçerek Kopenhag'a varıyor.. Avrupalı, demiryolunu önemsediği için, nereye köprü yapsa demiryolunu mutlaka planlarına dahil etmiş.. Üstelik Malmö'den sonra, tren önce Kopenhag Havalimanı istasyonunda duruyor.. Ki bu durumda ben Malmö'de yaşayan biri olsam, uluslararası bir uçuş için Stockholm'ü değil Kopenhag'ı tercih ederim.. Malmö'ye ve çevredeki şehirlere(misal, öğrenci şehri Lund) gitmeyi düşünenlerin aklında olsun..

Kopenhag'da, tren garını geride bıraktıktan sonra, eğer daha önceden Amsterdam'ı görmüş biriyseniz, kısa süreli bir şok geçirmeniz garip olmaz.. Kopenhag; Stockholm, Oslo gibi bir İskandinav başkentinden çok Amsterdam'a benziyor, hatta neredeyse aynısı.. Binalar, parklar ve hatta kanallar.. Bu yüzden ilk gittiğinizde bir süre Kopenhag'dan farklı bir yere geldiğinizi düşünüyorsunuz.. Bu benzerliğin bir sebebi var aslında.. Kopenhag'ı Kopenhag yapan, üzerindeki pek çok tarihi binanın ve anıtın dikilmesini emreden Danimarka Kralı Christian IV, yaptığı Amsterdam ziyaretinden çok etkileniyor ve ülkesinin başkentinin Amsterdam'a benzemesi için elinden geleni yapıyor.. Görünüşe bakılırsa da hedefinde oldukça başarılı olmuş.. Bugünkü Kopenhag şehir planı ise daha da enteresan ve yaratıcı.. Çünkü 1900'lü yılların ortasından itibaren uygulamaya konulan bir şehir planına göre Kopenhag, avuç içi şehrin tarihi bölgesi olmak üzere, bir el.. Şehir, 5 parmağın doğrultusunda genişliyor ve bu parmakların arasına imkanı yok inşaat izni verilmiyor, parmak araları yeşil bırakılıyor.. Dahiyane bir şehir plancılığı..

Kopenhag'dan bahsedilirken kesinlikle atlanmaması gereken bir bölge var: Christiania.. 70'lerden itibaren bu semte hippiler yerleşmeye başlamışlar ve burayı kurtarılmış bölgeleri haline getirmişler.. Bugün Christiania, 1000 kadar nüfusu ve organik tarım, özel yapım bisiklet gibi kendine ait geçim kaynakları olan özerk bir ülke gibi hareket ediyor.. Özerk bir ülke olduklarına o kadar inanmışlar ki, bu semtten ayrılırken üzerinizdeki tabelada "You are now entering the EU"(Şu anda AB'ye giriyorsunuz) yazıyor.. Sadece bu da değil.. Christiania'nın kendine özgü kuralları var.. Örneğin, içeride silah yasak, kavga yasak, ağır uyuşturucular(haplar, eroin) yasak, fotoğraf çekmek yasak.. Ama geri kalan her şey serbest.. Öyle ki, Danimarka'da uyuşturucu yasak olduğu halde bu semtte gündüzleri "ot" pazarı kuruluyor.. Mecazi bir anlatım değil, bildiğiniz pazar.. Tezgahlar, pazarcılar, fiyat etiketleri, çeşit çeşit "otlar".. Buradan alışveriş yapan insanlar semtin içindeki kafe, bar veya parklarda aldıklarını tüketebiliyorlar.. Kavga çıkarmadıkları sürece de daima özgürler.. İçerisi ayrıca muhteşem bir sokak sanatı sergisi.. Girerken bir tanesinin fotoğrafını çekebildim, ancak dediğim gibi içeriye girince fotoğraf çekmenize izin vermiyorlar.. Muhtemelen polislere karşı aldıkları bir önlem, saygı duymak lazım.. Hippi hareketine, sokak sanatına, "otlar"a meraklı herkesin hayatında en az bir defa görmesi gereken bir yer.. Keşke bütün dünya öyle olsa dediğiniz zamanlar oluyor..

Kopenhag'la ilgili diğer bir öneri ise kanal turu.. Tur, şehrin barları ve kafeleriyle ünlü kanal sahili Nyhavn'dan başlıyor ki zaten Nyhavn'ı da kesin görmeniz gerektiği için farklı bir yere yönelmeniz gerekmiyor tur için.. Kanal turu yaparken, hem şehirde görülmesi gereken çoğu noktayı uzaktan da olsa görüyorsunuz ve görülmesi gereken yerler hakkında genel bir fikriniz oluyor hem de bunların tarihi hakkında bilgi almış oluyorsunuz.. Üstelik kanal turu sırasında ilginizi çeken bir yer olursa inip o bölgeyi gezdikten sonra arkadan gelen tur teknesiyle dönmenize de imkan tanıyorlar.. Tur 1 saat kadar sürdüğü için tekneden hiç inmeseniz bile daha sonra ilginizi çeken yerlere gitme şansınız da oluyor.. Üstelik fiyatı da İskandinavya'daki ölümcül pahalılığa rağmen gayet uygun..

Bunun yanı sıra Kopenhag'da, hemen merkez tren istasyonunun karşısında Tivoli adlı bir lunapark var.. Ancak burası basit bir lunapark değil, dünyanın en eski 2.(1843'ten beri faaliyette) ve şu anda Avrupa'nın en çok ziyaret edilen 3. eğlence parkı.. Ancak girişi biraz pahalı olduğu için; oyuncaklarla, eğlence parklarıyla pek ilgili değilseniz es geçebileceğiniz bir mekan..



(Buradaki fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder