26 Temmuz 2010 Pazartesi

Tamam, sen kazandın!

Ekim doğumluyum ben.. Yüksek temponun yorduğu yaz mevsiminin, yerini ağır adımlarla takım arkadaşı sonbahara bıraktığı günlerden geliyorum.. Doğduğum gün yağmur yağıyor muydu hatırlamıyorum.. Orada değildim.. Muhtemelen yağmıyordu.. Ekimin başında yağmur yağmaz Denizli'ye.. Ama Ekim, Denizli için yağmurun başlangıcı demektir.. Denizli de çocukluk benim için.. Ve belki de o yüzden yağmurla aramda bir bağ hissettim hep.. Ekim ve Denizli, yağmur ve çocukluk..

Denizli'de deniz yoktur ama yağmur çok yağınca sel alır bütün şehri.. Seyretmesi inanılmaz güzel gelirdi çocukken.. Bana neydi ki selin yarattığı karmaşadan? Dışarı çıkmak zorunda değilim, işe gitmek zorunda değilim, araba kullanmayı bilmiyorum bile.. Benim için eğlence doğardı yağmurdan kaçan insanların sefilliğinden.. Sefil derdim onlara, en ufak bir damlaya tahammülü olmayanlara.. Yağmur çiselemeye başladığı anda şemsiye açarlardı, çok kıymetli, narin tenlerini su damlalarından korumak için.. Onlar kaçtıkça yağmurun onları daha çok sıkıştırması beni sevindirirdi.. Yağmur-insanoğlu mücadelesinde yağmurun tarafında olurdum, kendi türümü satmış olmak pahasına.. Birikintinin üzerine çarpan damlaların oluşturduğu halkalarla eğlenirdim.. Sırılsıklam olmak pahasına -pahasına ne demek, sırf bunun için- çıkar yürürdüm sokaklarda, yağmurda erimekten korkan toz şeker sürüsüne inat........

Sabah sıcaktan yatağa yapışmış bir şekilde uyandım, güçlükle kurtuldum yataktan.. Hazırlandım, evden çıktım, hava güneşliydi.. Tek tük bulut vardı ki İstanbul için o kadar bulut hiçbir şey demektir.. İşe vardım, iş yaptım.. Mesaimin bitmesine yakın hava kararmaya başladı.. Hayır, o kadar uzun süre çalışmadım.. Sabahki günlük güneşlik hava, nöbetini karanlığa erken teslim ediyordu bu seferlik.. Karanlık tamamen gelene kadar yağmur bulutları güneşi kapatarak onu idare edeceklerdi anlaşılan.. Başıma geleni anladım, aceleyle metrobüs durağına koştum.. O sırada ilk yağmur damlaları ulaştı.. Ustalıkla sığındım metrobüs durağına, sadece 1-2 damla isabet almıştım.. Metrobüse bindim.. Böyle bir nem olamaz! İçeride duracağım yere doğru adım atmak yerine kulaç attım ve beklemeye başladım.. Yağmur hücum oynuyordu, galibiyete inanmıştı bu sefer.. Metrobüsten indim Mecidiyeköy durağında.. Saçağın altında bekliyorum ama faydası yok, hava çok rüzgarlı.. Rüzgar ve yağmur birbirlerinin yancısı olmuşlar, saçağın altında bekleyenleri dahi ıslatıyorlar.. En yakın reklam panosuna sığındım.. Bu sefer de kenarda biriken sular saldırdı.. Yenilgiyi kabullenip kaçmaya başladım, platformdan inip içeriye girdim, turnikeden geçtim ve beklemeye başladım.. Bekledim ki yağmur zaferinin ihtişamına doysun ve geri çekilsin.. Yarım saat kadar bekledim.. Seyyar satıcıların sattığı, tek kullanıma izin veren şemsiyelerden almamaya yemin ettim, teslim olmuştum yağmura, karşı koymak anlamsızdı.. O kazanmıştı, bir de şemsiye satıcıları.. Kazandığını anlayıp geri çekildi.. Hem yağmur hem de yancıları; rüzgar ve şemsiye satıcıları...........

Bu yaz kalbimi çok kırdın yağmur.. Bütün bir kışı yazın özlemiyle geçiren eski bir dostuna kazık attın.. Ne zaman ki usul usul ıslattığın günlere döndün, o zaman tekrar dostuz..

Not: Formspring olayını duymuşsunuzdur sanırım.. Kendisinden bir adet edindim :) Her tür soruya açık olduğumu iddia eder, adresi verir, saygıyla huzurlarınızdan ayrılırım.. http://formspring.me/mavigozluev

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder