23 Eylül 2014 Salı

Ceketsiz çıkılan seyahat (Bölüm 1 - Chiang Mai)



-Bi dakka! Benim çantam nerede!
-Ne! Nerede unuttun?
-Hiç farkında değilim ki!

Bu konuşmanın konusu olan çantanın içinde pasaportlarımız, bütün nakit paramız, kredi ve banka kartlarımız, otel odamızın anahtarı ve fotoğraf makinemiz var. Onu kaybetmek dünyanın sonu mu? Değil, ama ona çok yakın... Bu çantanın akıbeti yazının sondan bir önceki paragrafında mevcut, gerilim sevmeyen direkt o paragrafa atlayabilir. Sabırlı davrananlarsa zaten yazıyı okudukça o çantaya ne olduğunu aşağı yukarı tahmin edecekler.

Tayland’daki Phuket(Puke) Adası, belki de Tayland’ın kendisinden çok daha ünlü. Ama Tayland’ın Phuket’den ibaret olduğunu sanmak seyahat meraklılarının yapacağı en büyük haksızlıklarından biri olabilir. Kuzey Tayland şehirlerinden Chiang Mai(Şeng Mai) bunun en aşikâr örneklerinden biri. Deniz kıyısında olmadığı için haliyle plajları yok. Bu şehrin değeri sokaklarında, sokak tezgahlarında, görkemli Budist tapınaklarında, pazarlarında ve aslında hepsinin önüne geçen güleryüzlü insanlarında...

İstanbul’dan havalanıp Kuala Lumpur aktarmasıyla Bangkok Suvarnabhumi(Suvarnabum) Havalimanı’na, oradan Bangkok’un iki havalimanı arasında (diğer havalimanındaki biletinizi ibraz etmeniz şartıyla) ücretsiz çalışan servisiyle Don Mueang(Don Muan) Havalimanı’na, oradan da Chiang Mai’ye gitmemiz yaklaşık 24 saat sürdü. Güya kolumuzu kaldırmaya gücümüz yoktu ama insana gezerken bambaşka bir güç iniyor. O güce güvendik, eşyaları bırakır bırakmaz kendimizi sokağa attık.

Açlıktan geberiyoruz, saatlerdir sadece çerez ve kraker yiyoruz, saat akşam 9 civarı, hangi restorana gidebileceğimiz konusunda hiçbir fikrimiz yok. Ama orası Asya ve Asya’daysan yiyecek bir şey her zaman vardır! Tayland’dasın, açlıktan miden sırtına yapışmış, restoranlar ya kapalı ya da sen henüz hiçbirini bilmediğin için girmeye cesaret edemiyorsun. Sokak yemeği yer misin? Belki de büyük çoğunluğunuz “yemem” cevabı verdi. Ama yemelisiniz. Diğer Asya ülkelerini bilemem de Tayland’da sokak yemeği yemezseniz bir şeyleri eksik bırakmış olursunuz. Ki Taylandlılar sokak tezgahı konusunda o kadar aşmışlar ki bütün tezgahlar kendi içinde küçük bir restoran olmuş. Menüde çoğu zaman çorbadan tatlıya, etten sebzeye her şey var.

Aynı gecenin diğer keşfi de Chiang Mai Night Market(gece pazarı) oldu. Bizim otelimiz bu pazara 1 dakika uzaklıktaydı. Ama gideceklere tavsiyem otellerini bu pazarın yakınlarında değil, surların içinde kalan eski şehirde bir yerlerde aramaları. Zira Night Market bence Chiang Mai’de görülmesi kesinlikle şart bir yer değil. Turistleri gönderecek yeni bir seçenek olsun kaygısıyla oluşturulmuş bir yer izlenimi verdi bana. Yine de güzel şeyler bulma ihtimaliniz yok değil. Vaktiniz olursa uğrarsınız bir ara...

Asıl Chiang Mai keşfi ikinci gün başladı. Önceki akşam anlaştığımız bir tur rehberi bizi sabah aldı, rampanın ve virajın harman olduğu bir yola çıktı. Önce geçimini el işleriyle sağlayan bir köye, sonra da Chiang Mai’nin en görülesi turist noktası olan Wat Phrathat Doi Suthep’ye gittik. Wat Suthep’nin özelliği, bu tapınağın inşa edileceği yere dağa bırakılan bir filin karar vermiş olması. Efsaneye göre, fil tapınağın yerine karar vermesi için dağda dolaşmaya bırakılmış ve bugün tapınağın olduğu noktaya geldiğinde çöküp ölmüş. Efsanevi özelliğinin yanında, Wat Suthep aynı zamanda size ihtişamlı(çünkü komple altın) bir mabet görme ve terasından bütün Chiang Mai’yi seyretme fırsatı sağlıyor. Her yeri tapınakla dolu olan bu şehirde görmenizi en çok önerdiğim ikinci tapınaksa Tayland’ın tek gümüş tapınağı olan Wat Si Supan. Surların dışında, yine de eski şehrin yakınında bulunuyor. Chiang Mai hakkındaki rehberlerde hiç rastlamadığımız, oranın yerlisi bir abimizden tesadüfen öğrendiğimiz bir şaheser...






Şehri gerçekten görmekse tabii ki haritaları kapatıp sokaklarda, özellikle de surların içinde kalan kısımda kaybolmakla mümkün. Keza şehri yaşamak da, gülmesi telkin edildiği için değil, içinden geldiği için gülen halkın arasına karışmakla mümkün. Pazarlarında, dükkanlarında, sokak tezgahlarında, masaj salonlarında, tur acentalarında pazarlık yapmakla... Ayrıca, sokak tezgahı veya restoran, muhteşem yemeklerinin tadına bakmakla... Yeri gelmişken de bir restoran önerisi vereyim: Taste From Heaven. 18 günlük gezi boyunca yediğim en güzel yemekleri orada yedim. Chiang Mai’ye yerleşmiş bir İngiliz tarafından işletilen ama aşçıları tabii ki Taylandlı olan bir vejetaryen Thai restoranı.

Chiang Mai’de turistler için icat edilmiş temalı tur bolluğu var. Fillerle banyo, maymunlarla dans, yılanlarla saklambaç, kelebeklerle uçuş, vs. vs. vs... Bunların biri hariç tamamının oradaki hayvanların istismarı olduğunu düşünüyorum. Zaten son yıllarda da, suistimale uğrayan ve sonra işi bittiği için çöp gibi bırakılan hayvanların rehabilite edildiği merkezler açılmaya başlamış. Bu rehabilitasyon merkezlerinin en eskisi, en ünlüsü ve en büyüğü Elephant Nature Park. Burada diğer fil parklarının aksine fillere zorla yaptırılan hiçbir şey yok. File binen insanlar yok, koskoca hayvana çivili sopalarla şaklabanlık öğretmek yok... Fillerin hayatını yakından görmek isteyen insanlar için bir gün süren öğretici geziler düzenliyorlar. Her ne kadar bu aslında bir bağış olsa da, girişi epey pahalı olduğu için bu seferlik es geçtik. Bir dahaki sefere kesinlikle gitmek isterim. Temalı turlara geri dönelim... Bunların istismar konusunda tek istisnası, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, Tiger Kingdom adlı bir kaplan parkı. Tiger Kingdom’a karşı da önce epey mesafeli yaklaştım, insanlar fotoğraf çekilecek diye kaplanlar niye parka kapatılıyor diye çok sorguladım. Ama bunu sorgulayan tabii ki sadece ben olmadığım için Tiger Kingdom yöneticileri her şeyi aslında Tayland’daki kaplan nüfusunun korunması için yaptıklarını izah eden yazılar koymuşlar parkın giriş bölümüne. Kaplanlara eza vermedikleri konusunda oldukça ikna edici ve inandırıcı bilgiler veriyorlar. İçeride şiddet yok, zorla bir şey öğretmek yok, esaret yok... Kaplanlar yavruluktan çıkıp parkta insanların içine karışmak için tehlikeli yaşa(15 ay) geldiklerinde, giderleri Tiger Kingdom tarafından karşılanan koruma alanlarına bırakılıyorlar.


Gelelim çanta hikayesinin sonuna... Çantayı ben bir tapınağın önünde fotoğraf çekilirken omzumdan çıkarıp o tapınaktan ayrılırken orada unutmuşum. O çanta orada 1 saat boyunca beklemiş ve değil içinden bir şey çalınmış olması, yeri santim kıpırdamamış. Biz de nerede unuttuğumuzu fotoğraflara bakıp hangi fotoğraflarda omzumda var, hangilerinde yok stratejisiyle hatırladık. Bu da size güleryüzlü, tarihi, lezzetli Chiang Mai’nin güvenliği hakkında bir fikir vermiş olsa gerek...

Chiang Mai’den sonraki noktamız Phuket Havalimanı’ydı. Ama aslında Phuket’ye hiç gitmedik. Bunu da ikinci yazıyı merak etmeniz için söyledim. Görüşürüz...  

*Fotoğraflar bana aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder