-Bi dakka! Benim çantam nerede!
-Ne! Nerede unuttun?
-Hiç farkında değilim ki!
Bu konuşmanın konusu olan çantanın içinde pasaportlarımız, bütün nakit paramız, kredi ve banka kartlarımız, otel odamızın anahtarı ve fotoğraf makinemiz var. Onu kaybetmek dünyanın sonu mu? Değil, ama ona çok yakın... Bu çantanın akıbeti yazının sondan bir önceki paragrafında mevcut, gerilim sevmeyen direkt o paragrafa atlayabilir. Sabırlı davrananlarsa zaten yazıyı okudukça o çantaya ne olduğunu aşağı yukarı tahmin edecekler.
Tayland’daki Phuket(Puke) Adası, belki de Tayland’ın kendisinden çok daha ünlü. Ama Tayland’ın Phuket’den ibaret olduğunu sanmak seyahat meraklılarının yapacağı en büyük haksızlıklarından biri olabilir. Kuzey Tayland şehirlerinden Chiang Mai(Şeng Mai) bunun en aşikâr örneklerinden biri. Deniz kıyısında olmadığı için haliyle plajları yok. Bu şehrin değeri sokaklarında, sokak tezgahlarında, görkemli Budist tapınaklarında, pazarlarında ve aslında hepsinin önüne geçen güleryüzlü insanlarında...
İstanbul’dan havalanıp Kuala Lumpur aktarmasıyla Bangkok Suvarnabhumi(Suvarnabum) Havalimanı’na, oradan Bangkok’un iki havalimanı arasında (diğer havalimanındaki biletinizi ibraz etmeniz şartıyla) ücretsiz çalışan servisiyle Don Mueang(Don Muan) Havalimanı’na, oradan da Chiang Mai’ye gitmemiz yaklaşık 24 saat sürdü. Güya kolumuzu kaldırmaya gücümüz yoktu ama insana gezerken bambaşka bir güç iniyor. O güce güvendik, eşyaları bırakır bırakmaz kendimizi sokağa attık.
Açlıktan geberiyoruz, saatlerdir sadece çerez ve kraker yiyoruz, saat akşam 9 civarı, hangi restorana gidebileceğimiz konusunda hiçbir fikrimiz yok. Ama orası Asya ve Asya’daysan yiyecek bir şey her zaman vardır! Tayland’dasın, açlıktan miden sırtına yapışmış, restoranlar ya kapalı ya da sen henüz hiçbirini bilmediğin için girmeye cesaret edemiyorsun. Sokak yemeği yer misin? Belki de büyük çoğunluğunuz “yemem” cevabı verdi. Ama yemelisiniz. Diğer Asya ülkelerini bilemem de Tayland’da sokak yemeği yemezseniz bir şeyleri eksik bırakmış olursunuz. Ki Taylandlılar sokak tezgahı konusunda o kadar aşmışlar ki bütün tezgahlar kendi içinde küçük bir restoran olmuş. Menüde çoğu zaman çorbadan tatlıya, etten sebzeye her şey var.
Aynı gecenin diğer keşfi de Chiang Mai Night Market(gece pazarı) oldu. Bizim otelimiz bu pazara 1 dakika uzaklıktaydı. Ama gideceklere tavsiyem otellerini bu pazarın yakınlarında değil, surların içinde kalan eski şehirde bir yerlerde aramaları. Zira Night Market bence Chiang Mai’de görülmesi kesinlikle şart bir yer değil. Turistleri gönderecek yeni bir seçenek olsun kaygısıyla oluşturulmuş bir yer izlenimi verdi bana. Yine de güzel şeyler bulma ihtimaliniz yok değil. Vaktiniz olursa uğrarsınız bir ara...
Şehri gerçekten görmekse tabii ki haritaları kapatıp sokaklarda, özellikle de surların içinde kalan kısımda kaybolmakla mümkün. Keza şehri yaşamak da, gülmesi telkin edildiği için değil, içinden geldiği için gülen halkın arasına karışmakla mümkün. Pazarlarında, dükkanlarında, sokak tezgahlarında, masaj salonlarında, tur acentalarında pazarlık yapmakla... Ayrıca, sokak tezgahı veya restoran, muhteşem yemeklerinin tadına bakmakla... Yeri gelmişken de bir restoran önerisi vereyim: Taste From Heaven. 18 günlük gezi boyunca yediğim en güzel yemekleri orada yedim. Chiang Mai’ye yerleşmiş bir İngiliz tarafından işletilen ama aşçıları tabii ki Taylandlı olan bir vejetaryen Thai restoranı.

Gelelim çanta hikayesinin sonuna... Çantayı ben bir tapınağın önünde fotoğraf çekilirken omzumdan çıkarıp o tapınaktan ayrılırken orada unutmuşum. O çanta orada 1 saat boyunca beklemiş ve değil içinden bir şey çalınmış olması, yeri santim kıpırdamamış. Biz de nerede unuttuğumuzu fotoğraflara bakıp hangi fotoğraflarda omzumda var, hangilerinde yok stratejisiyle hatırladık. Bu da size güleryüzlü, tarihi, lezzetli Chiang Mai’nin güvenliği hakkında bir fikir vermiş olsa gerek...
Chiang Mai’den sonraki noktamız Phuket Havalimanı’ydı. Ama aslında Phuket’ye hiç gitmedik. Bunu da ikinci yazıyı merak etmeniz için söyledim. Görüşürüz...
*Fotoğraflar bana aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder