23 Eylül 2014 Salı

Ceketsiz çıkılan seyahat (Bölüm 3 - Kamboçya'ya doğru...)

Gümrük kapısındaki acentelerde vize 100 ABD Doları...
Taksi 48 dolar...
Angkor Arkeoloji Parkı'na giriş 20 dolar...

Bütün bunları okuduktan sonra gittiğimiz yerin Norveç, İsviçre veya Japonya olduğunu düşünebilirsiniz. Ama aslında orası Kamboçya, dünyanın maalesef en fakir ülkelerinden biri...

Kamboçya'yı anlatmadan önce buraya nasıl geldiğimizi anlatmam lazım, zira o hikaye de Kamboçya'nın kendisi kadar enteresan. Bütün bu enteresanlık, uçak seyahatlerini sevmememden kaynaklandı. Krabi veya Phuket'ten Kamboçya'ya uçmayı tercih edebilirdik. Fakat o zaman yemyeşil yağmur ormanlarının içinden geçemezdik, nehir kenarında küçük bir kulübede aralıksız yağan yağmurun altında uyuyamazdık, sabaha karşı 3'te Bangkok sokaklarını arşınlayamazdık, çeltik tarlalarında çalışan Taylandlı teyzelerle aynı camsız trene binemezdik. Evet, camsız tren...

Railay'den sonraki planımız Khao Sok Milli Parkı'na gitmek ve bu milli parkın içindeki baraj gölünün üstündeki yüzer kulübelerde bir gece kalmaktı. Milli parkı bulmakla ilgili bir sorunumuz olmadı. Çok güzel orman yollarının içinden geçerek milli parkın giriş kapısına ve etraftaki kulübe tipi otellere ulaştık. Ama planlarımız tutmadı. Çünkü göl, bizim tahmin ettiğimizin aksine, milli parkın 60 km. içindeydi, yani yürüyerek ulaşıp bir gece kalıp dönebileceğimiz bir yerde değildi. Bu da daha milli parka girmeden kendimize iki günlük bir tur ayarlama zorunluluğu doğurdu. Yani fazladan masraf... Yani fazladan gün kaybı... İşin masraf boyutunu bir yana koyalım, çünkü zaten bu tarz masrafları önceden göze almıştık. Ama önceden planladığımızdan fazla Khao Sok'ta kalacak olmak, seyahatin geri kalanındaki planlarımızın sarkmasına neden olacaktı. İşte bu yüzden Khao Sok Milli Parkı'nı bir duraklama noktası olarak kullandık ve sabah Kamboçya macerasına atılmak üzere geceyi orada geçirdik. Ve tabii ki bütün gece yağmur yağdı. Hatta bir ara, acaba bu kadar yağmura, tam altımızdan akan nehir taşar da sele kapılır mıyız diye düşünmedim değil. Neyse ki olmadı...

Sabah erkenden kalktık bir pickup kamyonetle Khao Sok yakınındaki minibüs durağına geldik. Oradan bir minivan bizi aldı ve o bölgedeki en büyük yerleşim olan Surat Thani'ye götürdü. Surat Thani'den otobüse binip 10 saatlik bir yolculuğun ardından Bangkok'a geldik. Bu otobüsün hemen hemen tam yatan koltukları olduğunu ve oldukça rahat bir otobüs yolculuğu geçirdiğimizi belirtmeliyim. Bangkok'ta hemen tren istasyonuna gittik. Ancak vardığımızda akşam 10 civarıydı ve tren sabah 6'daydı. Tren garı gece 11'de kapanıyor ve sabah 4'te açılıyordu. Yani garda sabahlama şansımız yoktu, saat 4'e kadar bir şekilde zaman geçirmeliydik. Eşyalarımızı gardaki emanetçiye bırakıp Bangkok'un çılgın bölgesi Khao San(Kasan)'a gittik. Niyetimiz sabah 4'e kadar bir yerlerde, bir şekilde vakit öldürmekti. Zaten Bangkok 24 saat canlı bir şehir, gece vakit geçirecek bir yer bulmak zor değil. Ancak biz barlarda sürünmek için ruhen fazla yaşlıyız galiba ki onun yerine farklı bir çözüm bulduk. O bölgede bir otelle anlaştık, biz iki gün Kamboçya'ya gidip geleceğiz, döndükten sonra burada kalalım, parasını da şimdiden ödeyelim siz de bizi gece vakti Bangkok sokaklarında kurda kuşa yem etmeyin, biz şurada lobide kıvrılır otururuz dedik. Sağ olsun, dindar budist resepsiyonist abimiz bizi kırmadı, saat 4'e kadar orada oturmamıza izin verdi.

İş tabii burada bitmiyor. Hatta belki yeni başlıyor... Saat 4'te gara gittik, neyse ki Kamboçya sınırına gidecek olan camsız trenimiz saat 6'da hareket edecek olmasına rağmen perona gelmiş bekliyordu da biz direkt içine girip uyumaya başladık. Israrla camsız tren diyorum çünkü bu trenin gerçekten pencere camları yoktu. Tren hareket ettiği sürece püfür püfür gidiyorsunuz. Kamboçya sınırına gidecek tren diyorum, çünkü Kamboçya'nın içinde demir yolu ağı yok. Sınırdaki Aranyaprathet kasabasına trenle gidiyorsunuz, buradaki istasyondan sınır kapısına tuk tukla veya tek kişiyseniz motosiklet taksiyle gidiyorsunuz. Burada şuna dikkat etmeniz çok önemli, anlaştığınız tuk tukçular sizi genellikle sınırın Tayland tarafındaki acentelere götürüyorlar. Burada Kamboçya vizesi 100 dolar! Bunlara kibarca, kavga etmeden "hayır, biz zaten vizemizi internetten aldık" diyorsunuz ve sessizce Tayland kapısından çıkıp Kamboçya sınır kapısına yürüyorsunuz, burada resmi görevlilerden vizeyi 20 dolara alıyorsunuz, sonra kurtardığınız o 80 dolar için bana teşekkür ediyorsunuz... Vizeyi hakikaten internetten almak da bir seçenek tabii. İnternet vizesi de 25 dolar ama biraz prosedürleri var. Bence en iyi seçenek kapıdan almak. Dikkat edilmesi gereken bir diğer şey de benim internetteki seyahat forumlarından öğrendiğime göre, Tayland'daki kanunların biraz değişmiş olması. Sanırım Eylül 2014 itibariyle Tayland sınırından bir kere giriş-çıkış yaparsanız, doksan gün içindeki ikinci girişiniz için para ödemek zorunda kalıyorsunuz. Gitmeyi düşünenlerin gitmeden önce bunu araştırmalarını tavsiye ediyorum.

Sınırdan salimen geçtiniz. Bir anda medeniyet değişti, Tayland'ın görece düzenli, sakin sokakları; yerini fakirliğe ve keşmekeşe bıraktı. Şimdi soru şu: Dünyaca ünlü Angkor Arkeoloji Parkı'nın bulunduğu Siem Reap şehrine nasıl gideceksiniz? Burada yanımıza gelen resmi bir görevli hızır gibi imdadımıza yetişti. Sınır kapısından otobüs terminaline ücretsiz bir servis varmış. O terminalde Siem Reap'e taksiyle mi, minibüsle mi, otobüsle mi gideceğinize karar veriyorsunuz. Taksi 48 dolar ve 2 saat, minibüs kişi başı 9 dolar ve 2,5 saat, otobüs yanlış hatırlamıyorsam 5 dolar ve 3 saat... Eğer bulabiliyorsanız taksiyi paylaşacak insanlar bulun ve minibüse kişi başı 9 dolar vereceğinize, taksiye kişi başı 12 dolar verin. Ve bütün bu ulaşım araçlarının ödemeleri dolarla, yani bildiğimiz Amerikan Doları'yla yapılabiliyor. Kamboçya Rieli'nin pek lafı geçmiyor.

Siem Reap'te önceden rezervasyon yaptırdığımız otele vardığımızda, Railay'deki otelimizden çıkışımızın üzerinden neredeyse 60 saat geçmişti. Doğru düzgün bir şeyler yememiş, doğru düzgün uyumamıştık. Bitkinlikten bayılmak işten değildi. Ve o bitkinlik bizi o kadar germişti ki bi an şunu düşündük: Acaba uçak biletinin tarihini öne alıp hemen Türkiye'ye dönsek mi?

Ama dönmedik ve iyi ki de dönmemişiz... Angkor gerçekten dünya gözüyle görmeye değer bir yer ve bu da bir sonraki yazıya...

*Fotoğraflar bana aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder