23 Eylül 2014 Salı

Ceketsiz çıkılan seyahat (Bölüm 2 - Railay)

Tayland'ın kuzeyi ve güneyi birbirine oldukça uzak. Hem coğrafi hem kültürel olarak... Kültürel boyutu şimdilik bir yana, bu uzaklıktan ötürü kuzeyinden güneyine kara yoluyla ulaşmak hiç kolay değil. Bu yüzden olsa gerek, ülke içi uçuşlar için düşük fiyatlı pek çok hava yolu şirketi var. Biz de kuzeydeki Chiang Mai’den güneydeki Krabi’ye göçmek için işin kolayına kaçtık ve Phuket Havalimanı’na uçtuk. Aslında niyetimiz Phuket’ye gitmek değildi. Ama Phuket bölgedeki en turistik merkez olduğundan havalimanı da o ölçüde işlek, dolayısıyla ucuz uçuş bulma şansı çok daha yüksek. Ucuz uçuş bulduk bulmasına da, gece Phuket Havalimanı’na o kadar saçma bir saatte vardık ki, görevliler resmen havalimanını üstümüze kilitleyip gittiler.

Hedefimizde Railay diye nisbeten tanınmamış bir kasaba var. Havalimanındaki turist bürosunun tarifine göre, önce havalimanından bir taksiye binip ana yola, oradan da bir otobüs durdurup Krabi’ye gitmemiz gerekiyor. Krabi’ye varınca da oradaki yerli halka sormamız lazım Railay’e nasıl gideceğimizi. Gelgelelim ana yoldan geçen otobüsler sabah saat 7’den sonra geçmeye başlıyormuş. Oturup bekledik Phuket Havalimanı’nda...

Biz otobüs beklerken bir minivan düştü şansımıza ve çoğu uyku halinde geçen yaklaşık 3 saatten sonra kendimizi Kuzey Tayland’la hiçbir benzerliği olmayan bir kasabada bulduk. Bir kere artık Budist kültür hakimiyeti altında bir yerde falan değildik; halkın yarısı budist, yarısı müslümandı. Camilerden, örtülü kadınlardan, yaklaşan ramazan bayramını kutlayan reklam tabelalarından bunu anlayabiliyorduk.

Krabi’ye varınca biraz kahvaltı, biraz soluklanma dedikten sonra kahvaltı ettiğimiz kafenin sahiplerinden Railay’e giden yolun tarifini istedik. İskeleye gidiliyormuş, longtail boat’a (uzun kuyruklu tekne) biniliyormuş, yarım saat sürüyormuş... Çünkü Railay’in kara bağlantısı yok. Aslında bir yarımada, yani kara bağlantısı yok değil, ama yolu yok. Yarımadanın karayla bağlantılı kısmı tamamen dağlık. Bu da Railay’in fazla keşfedilmemiş, az sayıdaki keşfedeni tarafından da bozulamamış bir yer olmasını sağlamış. Yarımadada çok lüks ve pahalı seçenekler de dahil olmak üzere birçok otel var, ama hiçbiri beton yığını ucube binalar değil. En ucuzundan en pahalısına bütün oteller ya tek katlı binalarda ya bungalow tipi odalarda hizmet veriyor.

Railay’in doğu sahilinde öğleden sonraları gelgitten dolayı deniz 100-150 metre kadar çekiliyor. Bu yüzden doğu sahili denize girilen değil, sosyalleşilen bir yer. Oteller, restoranlar, barlar bu tarafta. Restoran, bar dediysem, lüks otellerin içindekiler hariç hepsi salaş yerler. Tayland’ın genelindeki, bir mekana girerken ayakkabı çıkarma geleneği burada o kadar aşırı bir hal almış ki, bu restoran-bar tarzı yerlerin, hatta bakkalların, turizm acentalarının çoğu girişte ayakkabılarınızı çıkarmanızı istiyor. Ama zaten o sıcakta kim ayakkabı giyer ki? Herkes terlikle geziyor, çıkarın dendiğinde hemen çıkarıyor... Denize girmek için herkes yarımadanın batısına ya da Phranang Beach adlı plaja gidiyor. Bu saydığım yerlerin üçü de birbirlerine en fazla 15 dakikalık yürüme mesafesinde, Krabi merkeze veya yine yakınlarda bulunan turistik merkez Ao Nang (telaffuz: anan)’a gitmekse daha önce de anlattığım gibi sadece teknelerle mümkün.

Railay’deki turizm acentaları meşhur Phi Phi (telaffuz: pipi) adalarına sürat motorlarıyla günübirlik turlar düzenliyor. Bu turlarda farklı adalarda ve koylarda duraklanıp denize giriliyor, Phi Phi adalarının merkezi olan Ko Phi Phi Don’da öğle yemeği molası veriliyor. Leonardo DiCaprio’nun The Beach filminin çekimlerinin yapıldığı Ko Phi Phi Le'deki Ao Maya (Maya Koyu) da bu turların kapsamında. Ancak aklınızda bulunsun, bölgenin yağış sezonu olan Temmuz-Ekim arasında tur firmaları hava muhalefeti nedeniyle bazı koylara yapılacak ziyaretleri iptal edebiliyor. Bizim başımıza da maalesef geldi... Ayrıca sürat motoru kaptanının ve tur rehberinizin motoru çılgınca sürerek sizi ıslatmaktan memnuniyet duyacağını da aklınızdan çıkarmayın, bu tura gidecekseniz ıslanmaya hazırlıklı gidin. Eğer ıslanmaktan yana bir probleminiz yoksa, böyle bir tura katılmanızı şiddetle öneririm.

Railay maceramız 5 gün sürdü. Muson sezonunda gitmiş olmamıza rağmen, bu 5 günün sadece bir gününü bütün gün dinmek bilmeyen bir yağmurda kaybettik. Diğer günlerde muson akşama doğru başlayıp ertesi sabaha kadar devam etti ve sabahları yerini pırıl pırıl güneşe bıraktı. Havanın serinlemesi gibi bir şeyse zaten söz konusu bile değil, hava her zaman bin derece ve buna deniz suyu da dahil... Unutmadan, yağmurda kaybedilen günün keyfi de bambaşkaydı. Sonuçta hayatınızın her gününü yağmur ormanlarının içinde, üstünde maymunlar gezen kulübenizde bardaktan boşanırcasına yağan musonun altında kitap okuyarak geçirmiyorsunuz...

Railay’den sonra, hemen hemen 60 saat süren ve neye uğradığımızı anlamadan kendimizi Kamboçya’da bulduğumuz bir yolculuk başladı. O yolculuk başlı başına bir maceraydı ve bir sonraki bölümün konusunu teşkil ediyor. Görüşmek üzere...

*Fotoğraflar bana aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder