23 Eylül 2014 Salı

Ceketsiz çıkılan seyahat (Bölüm 4 - Siem Reap)



Kamboçya sınırından Siem Reap'e geldiğimiz daha ilk dakika, Kamboçya turizminin genel seyriyle ilgili çok bariz bir ipucu bizi bekliyordu: Kamboçya'da her şey turistler, daha doğrusu turistleri kazıklamak için...

Taksici, önceden rezervasyon yaptırdığımız otelin adresini kendisine gösterdiğimiz halde, bizi otel yerine bir grup tuk tukçunun hazır beklediği bir alana götürdü. Bizi bir kenara, taksi ücretini paylaştığımız Amerikalı çifti bir kenara çektiler. Otelimiz olup olmadığını soruyorlar, eğer yoksa anlaşmalı oldukları otele götürüp paylarını alacaklar. O Amerikalı çifte ne olduğu muamma... Çünkü Siem Reap yolundayken bize otelleri olmadığını söylemişlerdi. Bizse sonradan çok isabetli olduğunun farkına vardığımız bir kararla gitmeden önce rezervasyon yaptırmıştık. Böyle olunca bize otel bulma konusunda baskı yapma şansları kalmadı. Yine de ücretsiz olarak bizi otele bırakmayı teklif ettiler. Ücretsiz olması iyiydi de, bakalım altından ne çıkacak diye beklemeye başladık. Etrafımızı saran tuk tukçulardan biri eşyalarımızı taksinin bagajından alıp bir tuk tuka koydu. Tuk tukçu yerine geçti, tuk tukun bir tarafındaki koltuğa biz yerleştik, karşımızdaki koltuğa da rehber olduğunu iddia eden bir adam oturdu. Bizi taksiden indirdikleri alandan otelimize kadar bize Angkor Wat turu satmaya çalıştılar. Tuk tukun günlüğü 15 dolarmış, rehberin günlüğü 20 dolarmış... 35 dolar size uygun gelmiş olabilir ama Kamboçya için çok büyük para. Zaten mesele sadece para da değil... 60 saattir yoldayız, açız, susuzuz, uykusuzuz, geldiğimiz yer hakkında henüz hiçbir fikrimiz yok. Yani o anda karar vermek istemiyoruz. Biz "kararı yarın sabah vereceğiz" dedikçe rehber olduğunu iddia eden arkadaş bize veriyor ısrarı, veriyor ısrarı... Nihayet otele vardık, adam aldı bizim bavulları otele giriyor. "Sen nereye?" dedim, resepsiyondan otel odanızı öğreneceğim, yarın sabah kararınızı öğrenmeye geleceğim diyor. Tepem fena attı. Tanımadığım adama hangi otelde, hangi odada kaldığımı söylemek istediğimi sanmıyorum. Dedim ki ben sana tuk tuk ücretini vereyim, sen beni rahat bırak, istemiyorum senden ücretsiz tuk tuk kıyağı, almayacağım senden Angkor Wat turu falan. Gelelim varan 2'ye... Tuk tuk için 5 dolar ödeyecekmişim. Kamboçya gibi yerde dünyanın parası, o paraya bütün gün karnını doyurursun biraz tasarruflu davranırsan. 2 dolar verip kendimizi otele attık... Neyse ki bütün Kamboçyalılar turist dolandırma sektörüyle iştigal etmiyorlar. Bu sektörün dışında kalan Kamboçyalılar aşırı kibar, misafirperver ve yardımsever insanlar.

Otele ilk yerleştiğimiz anki psikolojimizden geçen bölümde bahsetmiştim. Hemen ertesi sabahı anlatmaya geçiyorum o yüzden...

Karnımız tok, altımız kuru olunca ve uykumuzu da iyice alınca bize bir keşfetme gayreti geldi. Boşverelim tuk tukunu da rehberini de dedik ve otelin anlaştığı bir esnaftan bisiklet kiraladık. Üstelik burada da otel bir kıyak yaptı, arkasında herhangi bir sinsi beklenti olmadan, bisikletleri bize ücretsiz verdi. Yaptığımız çoğu plan gibi bisiklet kiralamak da harika bir plandı. Bir kere Siem Reap son derece düz bir şehir, bisikletle gezerken vites değiştirmeniz bile gerekmiyor. Ve de tuk tukun aksine üstü açık, etrafınızı seyretme imkanınız sınırsız! Siem Reap'e gidenlere kesinlikle öneririm, ancak havanın kimi zaman bayıltıcı derecede sıcak, kimi zaman da şakır şakır muson yağmurlu olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var. Güneş kremi, bol bol içme suyu, geniş bir şapka ve duruma göre yağmurluk o coğrafyada sizin en yakın arkadaşlarınız.

Bisikletleri altımıza çeker çekmez rotamız tabii ki Angkor Arkeoloji Parkı. Kamboçya'nın en popüler turist noktası, dünyanın da en önemli kültür miraslarından biri. 400 kilometrekarelik yağmur ormanına yayılmış, geneli 10. ve 12. yüzyıllar arasında inşa edilmiş yüzlerce Budist tapınağı, şehir kapıları, saraylar, mezarlar, kütüphaneler... Tabii ki bu 400 kilometrekarenin tamamını gezmek mümkün değil. Parasını verebilenler için helikopter turları var ama tepeden görmek size sadece genel bir fikir verebilir, mutlaka o tapınakların içine girmeniz lazım. Bu tapınakların en büyüğü ve Angkor tanıtımlarında en ön planda olanı da Angkor Wat. Angkor Wat tek başına birkaç saatinizi alıyor. Biz parka 6-7 saat kadar ayırdık ve tabii ki görebildiğimiz şeyler çok sınırlı. Parkın günlük girişi 20 dolar, ancak 3 günlük ve haftalık bilet seçenekleri var ve haliyle günlük fiyat daha ucuza gelmiş oluyor. Peki, haftalık bilet almaya değecek bir yer mi? KESİNLİKLE! 6-7 saatlik gezi, orayı daha da çok merak etmemize yol açtı. Şimdi gitsem haftalık bilet alıp bir hafta gezerim. Bisikletin bize etrafımızı seyrede seyrede gezmemizde çok büyük fayda sağladığını da tekrar belirtsem yeridir. İsteyenler için Siem Reap içindeki acentelerde farklı konseptlerde turlar var. Örneğin benim ilgimi çeken bir tanesi, çok bilinen tapınaklara değil de ormanın içinde saklı kalmış tapınaklara yönelik olan bir turdu. Böyle turlara katılmak da iyi bir fikir olabilir ancak herhangi bir tura bağlı olmadan gezmenin tadı başka...


Ertesi günü Siem Reap'in içini dolaşarak geçirdik. Siem Reap, Kamboçya'nın talihsiz yakın tarihi yüzünden (ilginizi çekiyorsa 70'lerde başlayıp 80'ler boyunca devam eden Kızıl Khmer rejimini araştırabilirsiniz) büyük yıkıma uğramış bir şehir. Bu nedenle şu anda şehir merkezinde görülecek çok enteresan bir şey yok. Nehir üzerindeki köprüleri güzel, çarşıları kalabalık ve cıvıl cıvıl. Angkor'un hatrına çok sayıda turist ağırlayan bir şehir olduğu için şehir merkezi kafe, bar ve restoranlarla dolu ve bu mekanlar da turistlerle dolu. Yerli halkı bu mekanlarda müşteri pozisyonunda hiç görmüyorsunuz. Maalesef onlar ya bu mekanlarda çalışıyorlar ya da bu mekanların önünde kazıklamalık turist avına çıkıyorlar. Ancak tekrar edeyim, Kamboçyalıların hepsi dolandırıcı değil ve geneli çok kibar, yardımsever insanlar...

Siem Reap'ten sonra buraya gelişimizdeki yolu tersinden takip ederek, yine hemen hemen aynı çileleri çekerek dünyanın 2013 verilerine göre en çok turist alan şehri Bangkok'a gittik. Bangkok anlatıldığı kadar var diyerek sizi merakta bırakmayı umuyorum ve o macerayı bir sonraki yazıya bırakıyorum...

*Fotoğraflar bana aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder