5 Eylül 2010 Pazar

Bir şeylerden kaçana çelme takmak.. (Bölüm 2)

Uyarı! İlk bölümü okumadıysanız bu bölümü okumayın, lütfen önce ilk bölüme bakın..

Mesaisi başladı Muhlis'in.. Artık adından da iyi biliyordu yapacağı işleri.. Mantığının çok fazla çaba sarf etmesi gerekmiyordu yapacağı işleri düşünürken, çaba sarf edecek olan kollarıydı.. Bütün gün canı çıkana kadar çalıştı yuvasında.. İskele kurdular Muhlis'in ilk gününde, Muhlis ve yuvasını paylaştığı arkadaşları.. İskelenin her bağlantısına emek verdi Muhlis, her tahtasında ayak izi vardı.. Çok çalışkandı, işten kaçmazdı, terini akıtmayı severdi yuvasına..

Mesai bitti karanlık yaklaşırken, yevmiye vakti gelmişti Muhsin ve arkadaşları için.. Güneş karanlığın üzerinde hakimiyet kurmaya çalışırken başlayan gün, karanlık durumu lehine çevirirken son buluyordu.. Akıttığı terin, verdiği emeğin karşılığının ödenebildiğine inanırdı Muhlis, şükrederdi aldığı paraya her daim.. Aldılar paralarını ustalarından, o ve arkadaşları.. Onları inşaata getiren kamyonet şimdi geri götürecekti amele pazarına, oradan herkes dağılacaktı varoşuna.. Herkes başının çaresine bakacaktı yani.. Mesai bittikten sonra birbirlerinin yaşadıkları sefaletle ilgilenmiyorlardı, herkes aşağı yukarı aynı sefalete katlanmak zorundaydı.. Katlanmak.. Tam olarak buydu yaptıkları.. Bir sebepten gelmişlerdi dünyaya.. Kendi iradelerinin dışında gelişmişti dünyaya gelme hikayeleri ve şimdi buna katlanmak zorundaydı her biri..

Yevmiyesini aldı Muhlis, sıkı sıkı itti cebinin en altına.. Çaldırmaktan korkardı alın terini.. Gerçi iri adamdı, ondan bir şey çalmak cesaret isterdi çoğu insan için ama korkardı gene, çocuk gibi hissederdi parasını cebine iterken.. Amele pazarına geldikten sonra kamyonetle, aynı yoldan dönmeye başladı Muhlis mahallesine.. Soğuktu.. Sıkı sıkı sarılıyordu paltosuna, nasırlı elleri cebindeydi, boğazını sıkacak kadar sıkı dolamıştı atkısını boynuna.. Ayakları üşüyordu, yazın giydiği ayakkabının aynısını giyerdi kışın, ama yetmezdi o pabuç o soğuğa.. Üstelik tabanı da yırtıktı, yürüdükçe acıtırdı ayaklarını..

Mahalleye yaklaşırken bir gürültü işitti Muhlis.. Etrafta kimse yoktu aslında, mahalleli akşam sofrasına razı olmakla meşguldü.. Merak etti gürültünün kaynağını.. Sonra gürültünün gittikçe kendisine yaklaştığını anladı.. Biraz daha kulak kabartınca anladı ki iki adam koşuyorlar, biri önde biri arkada.. "Gene birileri bir halt etti, adamcağız da kovalıyor hasmını" diye geçirdi içinden.. Her sıradan insan gibi; "kaçan kaçıyorsa, kovalayan haklıdır" diye devam etti iç geçirmeye.. O sırada fark etti koşanları.. Önden koşan kendisine doğru geliyordu, arkasından da başka biri.. Kovalayan adam bir pardösü giymişti kapkara, karanlıkta zor belli oluyordu.. Muhlis ilk önce kaldı yerinde, öndeki iyice yaklaştı.. Hiçbir ses çıkaramıyordu kaçarken, sadece can havliyle nefes alabiliyordu, belli ki artık tükenmek üzereydi kaçan.. Kovalayan ise bağırıyordu devamlı; "tut onu, tut!" Kaçan iyice yaklaşınca kendine, Muhlis uzattı ayağını, yıktı adamı yere.. Adam zaten ölesiye yorulmuştu, kolayca düşüverdi.. Hamle yaptı, tekrar kalkıp kaçmaya devam etmek için.. Topuğuyla yere indirdi onu Muhlis, bastı üstüne.. Adam kaldı oracıkta.. Siyah pardösülü adam yaklaştı, cebinden kocaman bir bıçak çıkardı, yerdeki adamın boynunu boydan boya yardı.. Muhlis'in kanı dondu, gördüklerine inanamadı.. Oracıkta kalakaldı.. Adam tek kelime etmeden geldiği yöne doğru tekrar koşmaya başladı, kısa sürede kayboldu karanlığın içinde...

Devamı var....

4 yorum:

  1. hönk
    konu nerden nereye vardı. ııh sevmedim muhsin in ne suçu var...

    YanıtlaSil
  2. muhlis onun adı bi kere.. :) o kadar sembolizm diyoruz, var bi sebebi olayların buraya gelmesinin.. :)

    YanıtlaSil
  3. bir şey diyim mi önce muhlis yazdım sonra dedim yok muhsindir o silip öyle yazdım...

    YanıtlaSil
  4. ben de sonradan hikayenin bir yerinde yanlışlıkla muhlis yerine muhsin yazdığımı gördüm, düzelttim..

    YanıtlaSil