8 Ekim 2010 Cuma

Diğer O

"Yanımda mısın?" diye sordu.. Elbette öyleydi, çoğu zaman hiç yalnız bırakmamıştı onu.. Bu sefer de öyle olacaktı.. Birlikte çıkacaklardı yürüyüşe, birbirlerinin adımlarını tamamlayacaklardı..

Kafasını saçaktan dışarı uzattığı anda yağmurla buluştu.. Bedenini öfkeli bir kuş gagalıyormuşcasına yağıyordu yağmur.. Şemsiyesine davrandı hemen, "o"nu ve kendisini öfkeli kuşlardan korumak için.. Yürüyordu.. Önceden belirlenmiş hiçbir şey yoktu kafasında.. Belli bir rota, belli bir amaç, belli bir süre.. Hiçbirinin önemi yoktu.. Önemli olan "o"nunla birlikte olmaktan aldığı hazzı uzatmaktı, adımlarında "o"nun ritmini hissedebilmekti.. Aşiyan mezarlığının arkasındaki bayırı takip ederek, ayakta durmak konusunda zamanla inatlaşan ahşap köşklerin arasından Hisar'a indi..

Sonbahar iyiden iyiye yerleşiyordu İstanbul'a ve bu mevsimi keyifli hale getiren şey, "o" yanındayken hiç bilmediği sokaklarda kaybolmak, sonra da bir şekilde sahile inebilmekti.. Tek başına, sağanak yağmurun altında onu gören taksiciler yavaşlardı muhtemel müşteri gördükleri için.. Ama o sevmezdi yağmurdan ayrılmayı.. Bazen ne kadar kızsa da yağmura, sonuçta yine kendini sokaklara atardı yağmur yağarken.. En sevdiği hava, yağmurun arkasından gelen serin, ferah havaydı; en sevdiği koku, yağmurun arkasından gelen toprak kokusu..

Yürüyüşü bitirip eve geldi.. Deniz havası almak iyi gelmişti ama yorgundu.. Bir an önce battaniyenin altına girmek istiyordu.. Bu da artık "o"ndan ayrılma vakti demek oluyordu.. Battaniyenin altına girdi, hemen daldı uykuya.. Kulaklarında hala "o"nun sesi vardı..

2 yorum: