24 Ekim 2010 Pazar

Seçim

Sebebini anlayamadığı bir sıkıntı hissediyordu.. Hani aslında ortada can sıkacak bir durum yoktur ama taş yutmuş gibi sıkışır ya mide... İşte öyle.. Yürümeye karar verdi; açık hava iyi gelecekti sözde.. Bilhassa bilmediği caddeleri, sokakları seçerdi eğer yürümekteki amacı kafa dağıtmaksa..

Hiç bilmediği bir caddeye vurdu kendini.. Sokaklara daldı, sonra ara sokaklara.. Sokakları geride bıraktıkça ıssızlık ve sessizlik artıyordu.. Kimseler görünmüyordu etrafta.. Bu durumdan ürpermek bir yana, gittikçe huzur doluyordu içi.. Midesine oturmuş taş kendiliğinden küçülüyordu olduğu yerde.. Sokakların arasında kaybolmaya devam ederken; ağaçların, çiçeklerin, sarmaşıkların arasında kalmış geniş bir kapı gördü.. Her biri aynı olan evlerin bulunduğu bir sokağın başıydı bu.. Sokağın iki ucundaki geniş kapılarla ayrılıyordu diğer sokaklardan.. Yeşillikler içindeydi.. Sokak başındaki kapılardan biri açıktı, merakına yenilip girdi.. Sokağın sonuna kadar yürüdü.. Karşılıklı, tek tip, ahşap kapıları olan, taş evler.. Üzerinde yürüdüğü kaldırım ve yol da, evlerle uyum sağlamak istercesine, taşlarla döşeliydi.. Ahşap kapılar kapalıydı.. Ne sokakta kendisinden başka birisi vardı, ne de evlerden sesler geliyordu.. Terk edilmiş gibiydi sokak.. Geride bıraktığı diğer sokakların aksine kedi, köpek bile yoktu.. Sokağın sonuna doğru bir ev fark etti.. Kapısı açıktı, içeriden müzik sesi geliyordu.. Eski bir gramofon, bir plak.. Nedendir bilinmez içeriye girmekte hiçbir çekince görmedi.. Normal zamanda asla yapmayacağı bu davranış, ortalıkta nefes alan tek bir canlının bile olmamasının verdiği merak yüzünden hiç yanlış gelmemişti ona..

İçeriyi daha geniş halde görebilmek için kapıyı eliyle hafifçe itti, o anda kapı beklediğinden çok daha yüksek bir sesle gıcırdadı.. Gramofonun sesi kesildi.. Bir anda geri dönüp kaçmak istedi ama ona seslenildiğini duydu: "Hoşgeldin.." Ses üst kattan geliyordu ve taş evin ahşap merdivenleri de hoş karşılandığını söyleyen sesle aynı anda gıcırdamaya başladı.. Olduğu yerde kaldı ve neyle karşılaşacağını beklemeye başladı.. Merdivenlerden aşağıya beyaz, tek parça bir elbisenin içinde güneş kadar sarı, upuzun saçlı; gökyüzü kadar mavi gözlü; kar kadar beyaz tenli genç bir kadın indi.. Hayatında hiç bu kadar güzel bir kız görmemişti.. Yuttuğu dili tekrar yerine gelince sorabildi:

-"Sen kimsin ve neden ortalıkta kimse yok?"
-"Aptal olma, bir rüyadasın, bu rüyada sadece sen ve ben varız.."

Rüya gördüğünü ilk o zaman anladı.. Bu kadar huzur, bu kadar sükunet, bu kadar güzel bir insan evladı ancak bir rüyada var olabilirdi zaten, çoktan anlaması gerekirdi.. İşin güzel yanı, artık midesindeki taşı hissetmiyordu.. Ne var ki, bir rüyanın içinde yaşıyor olmak ve bunu başkasından duyana kadar fark edememek onu korkuttu.. Yatağın içinde doğruldu, üzerindeki yorganı ayaklarıyla itti.. Zaten gün başlamıştı çoktan, ayakta olması gerekiyordu..

Ertesi gece yine girdi aynı sokaktan içeri.. Yine sokak kapılarından biri açıktı.. Yine sokakta kimsecikler yoktu ve yine tek bir evin kapısı açıktı.. Bu kez her şeyi baştan bildiği için çok sakindi eve girerken.. Evin güzel sahibini yakından tanıyacak cesareti vardı artık.. Öyle de oldu.. Sanki yıllardır bu insanı arıyormuş gibi konuşuyordu onunla.. Yakın hissediyordu onu kendine, her şeyi anlatıyor, her şeyi soruyor, her şeyi dinliyordu.. Kendisine bu kadar yakın hissedecek birinin açlığı içindeydi ve bu açlığı rüyasında da olsa doyurma imkanı bulmuştu.. Ertesi gece yine aynı sokağa gitti.. Ertesi gece yine ve ertesi gece yine... Artık her gece o sokağa gidiyor, onunla buluşuyordu.. Aralarında çok kuvvetli bir aşk vardı.. Şaşırıyordu olan bitene.. Hayalinde yarattığı bir kadınla aşk yaşıyordu.. Herkesten daha yakın hissediyordu onu.. Hiç kimseye anlatamadıklarını ona anlatıyordu..

Bir gün rüya bitip de uyandığında, kendini ne kadar mutlu hissettiğini anladı.. Onu sıkan her şeyi unutmuştu.. Sadece geceleri yaşadığı, kimseye anlatamadığı ama yine de tutkuyla bağlandığı bir aşk vardı içinde.. Uzun zamandır böyle hissetmemişti, rüya bile olsa bu duyguyu hatırlamak çok iyi gelmişti ona.. Yaşam sevinci dedikleri şeyle dolmuştu içi.. Hemen gece olsun istiyordu.. Hemen uykuya dalmak, hemen kavuşmak.. Kendisine bile itiraf edemese de bir rüyaya delicesine aşıktı.. Bir rüya, onun için vazgeçilmez olmuştu..

Bu düşüncelerle geçirdiği günün gecesinde hiç rüya görmedi.. Bir gün rüya görememek onu endişelendirmedi.. Ama ertesi gece yine rüya görmedi.. Ertesi gece yine ve ertesi gece yine... Artık rüyayı bir daha göremeyeceğini düşündü.. Eski sönük, mutsuz, umutsuz geceler geri dönmüştü.. O gece, O'nu tekrar gördü.. Hasretle sordu:

-"Nerelerdeydin? Seni göremeyince çıldıracak gibi oldum..
-"Bunu bilmek zorundaydın.. Ben sadece uykuya mutsuz daldığın gecelerde varım.. Ya mutsuz bir hayatı kabulleneceksin, ya da beni bir daha göremeyeceksin.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder