9 Ağustos 2010 Pazartesi

Nasıl backpacker oldum? (Bölüm 2: Ah o duvarların dili olsa!)


15 saate yakın bir sürede Adriyatik'i aştıktan sonra, artık ayaklarımız bir kara parçasına değiyordu.. Haritaya bakınca hepimizin çizmeye benzettiği kara parçasına.. Oldukça yoğun bir insan trafiğini atlattıktan sonra limandaki otobüs durağına vardık, sağa sola sorarak istasyona giden otobüsü öğrendik.. Aslında öğrenmemize gerek yokmuş, bütün backpacker'ların sonuçta ulaşmaya çalıştığı yer istasyon.. Bu bizim için yolculuğun başında edindiğimiz kıymetli bir tecrübe oldu.. İstasyona vardık, İtalya'daki ilk yatılı durağımızın Roma olması gerekiyor.. Burada bir not; aslında backpacking dediğimiz aktivite sırasında önceden belirlenmiş planlara dahil olmak fikrine uzağım, nitekim İtalya'daki günlerimizden sonra neredeyse tamamen plansız hareket ettik, ancak turun ilk günlerinde gidilecek, kalınacak yerlerin belli olması afallamanın önüne geçtiği için tercih edilebilir diye düşünüyorum..

Neyse, Roma trenine hemen hemen 5-6 saat vardı, bu süre içinde Bari gibi nispeten küçük bir şehri gezebileceğimiz konusunda hemfikirdik yoldaşımla.. Roma biletini aldık, Bari turuna hazırız, lakin çantaları bırakacak yer yok.. Mecbur birlikte geziyoruz, biz ve +20'lerimiz.. İstasyonun hemen karşısından başlayan bir caddeyi takip ederek şehrin meydanına çıkabiliyormuşuz Bari'de, biz de öyle yaptık.. Liman şehri olmasından sebep oldukça renkli, gezmesi zevkli, şirin bir küçük şehir Bari.. Oldukça güzel bir tiyatrosu var.. Her Avrupa şehrinde standart özellik olarak sayılan katedral, orta çağ kalesi ve meydan Bari'de de var.. İtalyanların estetik algısını alabildiğine yansıtan küçük evler, o evlere nazır devasa gemilerle dolu bir liman, o evlerin önünden sarkan çiçekler ise Bari'nin alamet-i farikaları.. Bizi meydana ulaştıran caddeyi ters istikamette yürüyerek istasyona döndük, artık Roma trenimizin saati gelmek üzereydi..










Aynı günün akşamında Roma Termini'de bizi Roma'ya getiren treni geride bıraktık.. Kalacağımız hostelin adres tarifi neyse ki başarılıymış, gerçekten rahat bulduk mekanı.. Hostelin altında diğer backpackerların kaynaştığı bir bar vardı hostele ait, ancak hiçbirini görebilecek durumda değildim ben şahsen, derhal duş alıp, kafamı herhangi bir yastıkla olan randevusuna zamanında yetiştirmek istiyordum.. Hem bunun yarını vardı, yarını Roma'ydı.. Sabaha enerjik kalkmalıydım.. Yoldaşımın aklı biraz kaldı aşağıda aslında, ancak sanırım ısrar etmeye gücü yoktu..

Sabah yine basit bir kahvaltıyla geçti.. Roma'nın, kaldığımız hostele en uzak noktası Vatikan olduğu için, şehir turu planını Vatikan'dan başlayarak hostele doğru gelmek üzerine kurduk.. Vatikan'a en yakın metro istasyonunda indik, din kisvesi altında yaratılabilecek içme suyu sömürüsüne hazırlıklıydım, Vatikan'a girmeden önce suyumuzu aldık herhangi bir marketten.. Vatikan'da hacı olan Hıristiyanları izledik ki bence çok ilginç bir duygu.. Örneğin; Hıristiyanların kitleler halinde Tibet'e gidip Budistleri izlediklerini düşünsenize, ya da Yahudilerin Mekke'ye gidip Müslümanları seyrettiklerini.. Bir insanı inandığı dinin en büyük ibadetini yaparken gözlemlemek, bence garip işte..

Roma'nın metro sistemi sağolsun, birbirine uzak sayılabilecek bir çok yeri tek günde gezebilme imkanımız oldu.. Aynı gün içinde Vatikan ve Antik Roma dışında İspanyol Merdivenleri ve Aşk Çeşmesi de bitti.. Zaten birbirine aşık olmayan iki heteroseksüel erkek olduğumuz için, bu iki romantik mekanda çok vakit geçirmek için önemli bir nedenimiz yoktu..

Roma'daki son durak tabii ki Antik Roma ve Colosseum.. İnsanlık tarihi boyunca bir devletin ulaşmış olduğu en geniş sınırlara hakim olmuş bir imparatorluğun bütün nabzının attığı yer.. "Duvarların dili olsa da anlatsa" denir ya, sanırım bu en çok Roma'nın antik sütunları için geçerlidir.. İhanetler, planlar, kavgalar, savaşlar, isyanlar vs. vs. Kim bilir neler anlatabilirlerdi bize? Duvarların yerine yanlarına dikilmiş tabelalar anlatıyor hikayelerini, ancak hiçbir tercüman gerçek hatibin yerini tutmuyor..


O günün sonunda en önemli hedeflerimizin üzerine tik atmış olarak akşamki Floransa trenine bindik..



(Bu bloga eklediğim fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.)
2. bölümün sonu...

2 yorum:

  1. Keşke o kadar acele edip güzelim Roma'yı bir günde geçiştirmeseydiniz. Ne Pantheon'dan bahsetmişsin ne de Piazza Navona'dan. Roma için 3 gün diyorum :)

    YanıtlaSil
  2. kesinlikle öyle.. ben de saymıyorum bu ziyareti :)

    YanıtlaSil