24 Ağustos 2010 Salı

Nasıl backpacker oldum? (Bölüm 8: Arbeit Macht Frei!)


Bu bölüme kadar rotamız üzerindeki her şehre bir bölüm ayırmıştım.. İzninizle sıradaki 2 bölümü tek bir şehre adamak istiyorum.. Bütün bu maceraların sonucunda en büyük aşkı hissettiğim yere geldik artık, Krakow.. Ve Krakow'u uzun uzun anlatmam lazım..

Aslında Krakow'u, tıpkı Budapeşte'de yaptığımız gibi, ikiye ayırdık.. Toplam 2 günümüz olacak.. İlk hisse Krakow yakınlarındaki Oswiecim'e verildi, ikincisi Krakow'a.. Başta Oswiecim kimseye duygu aşılamayan bir kelime, ona duygular katan kelime şu: Auschwitz.. İnsanlığın, şerefin, gururun, namusun birkaç yıllığına rafa kaldırıldığı o lanetli kamplar..



Dileyenler için Krakow'dan turlar var Oswiecim'e.. Ancak biz turlara katılmayı tercih etmedik.. Bizim gibi yaparsanız, Krakow'dan yola çıkıp, yaklaşık 1.5 saatlik bir tren yolculuğu yapmanız gerekiyor Oswiecim için.. Bu küçük şehre vardıktan sonra kamplara da yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.. Kamplar diyorum çünkü Auschwitz tek bir kamp değil, ana kamp katliamlara yetmediği için ilave kamplar yapılmış.. Kampı bireysel gezemiyorsunuz, dilinize uygun(Türkçe yok) gruplara katılıyorsunuz ve sizi bir rehber gezdiriyor, bence çok mantıklı bir uygulama.. Ana kampı gezdikten sonra da rehberinizle birlikte bir otobüse binip sonradan inşa edilmiş olsa da daha büyük katliamlara şahitlik yapmış Auschwitz 2 - Birkenau'ya geçiyorsunuz.. Tur, kısa bir belgesel-filmle başlıyor.. "Az sonra görecekleriniz için hazır olun" mesajı veriyorlar, çok da haklılar.. Az sonra göreceklerimiz tüyler ürpertici.. Ana kampta genel olarak koğuşlar ve laboratuvarlar var.. Laboratuvarlar, canlı deneklerin üzerinde deney yapmak için.. Ana kampta koğuşları gezmekle başlıyoruz tura.. Rehberimiz, "Arbeit Macht Frei" tabelasının verdiği mesajı açıklıyor önce.. Türkçesi; "Çalışmak özgür kılar".. Böyle bir tabelanın altından geçilerek giriliyor kampa, çünkü orası bir "çalışma" kampı ve "çalışanlar" çok çalışırlarsa özgür olacaklarını zannetmeliler.. Kampa gelenler ilk önce yaşlarına ve sağlıklarına göre ayrılıyorlar, sağlıklı olanlar "çalışma" kampına, sağlıksız olanlar direkt katliama.. Çünkü onların hayatta kalması (Nazi gözüyle) kaynak israfı.. Sonra, kampa gelenlerin üstü aranıyor, değerli, değersiz bütün eşyalara el konuyor, altın dişler sökülüyor ağızdan.. Değerliler Almanya'ya, Bundesbank'a, değersizler de kendi aralarında ayrıldıktan sonra gerekli yerlere.. Koğuşlarda insanlar saman balyalarının üstünde yatıyorlar, çoğu zaman bir ranzada 3 kişi yatacak şekilde ayarlanmış, kimsenin fazla yer işgal etmesine gerek yok.. Koğuşların olduğu binaların bodrumunda işkence odaları var, hepsi farklı amaçlar için düzenlenmiş.. Kimisi o kadar dar ki içine giren mahkumun oturmasına bile elvermiyor, mahkum 24 saat ayakta, aç ve susuz bekliyor.. Kimisinde mahkum 48 saat tek bir ışık kırıntısı bile görmüyor.. Binaların arasındaki avlularda ölüm duvarları var.. Mahkumlar arkadaşlarının kurşuna dizilişini saniye saniye seyretmek zorunda kalıyorlar.. Gaz odalarına, böcek ilaçlarının hammadesini oluşturan kapsüllerden bırakıyorlar, kapsüller oda sıcaklığında katı halden gaz hale geçiyor ve odadakileri öldürüyor.. Nasıl hastalıklı bir düşüncenin ürünü bütün bunlar?



2. durak Auschwitz-2-Birkenau.. Büyük katliamların yapıldığı yer.. O kadar kalabalık bir haldeymiş ki 2. Dünya Savaşı sırasında, bu kampın içinde kocaman bir tren istasyonu var, sadece mühimmat, mahkum ve asker sevkiyatları için.. Ana kamptan farklı olarak burada her şeyin daha büyüğü var.. Sonradan yapıldığı için kapasite kaygısı ön plana çıkmış.. Bir kamptan ziyade, büyük bir şehir var etmişler burada..

Akıl almaz işkenceler yüzünden, işi tuvalet temizlemek olan insanlar işlerini en çok sevenler olmuşlar, çünkü çok kötü koktukları için askerler onların yanına yaklaşmıyorlarmış.. Ölen insanlardan dahi faydalanmayı o kadar kafasına koymuş ki Nazi zihniyeti, gaz odasına gidenlerin saçlarını kazımışlar, sonra o saçları orduya mat imal ederken kullanmak için.. Öldürdükten sonra, yakmadan önce derilerini yüzmüşler, sonra o derileri orduya postal imal ederken kullanmak için.. Alman disiplini burada da var, her şey nizami dizilmiş..



Savaşı kaybedeceklerini anlayınca yakmaya başlamışlar Birkenau'yu, geride hiç iz bırakmamak adına.. Barakalar ahşaptan olduğu için kolay olmuş işleri, binalardan geriye sadece bacalar kalmış, ahşaptan baca yapmaları imkansız olduğu için.. Sonradan ziyarete açmak için aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiş bazı barakalar, eski barakaların yerlerini sadece bacalarından anlayabiliyoruz bugün..



Geldiğimiz trenle Krakow'a geri döndük, anlatılanlardan son derece etkilenmiş olarak.. Hostelin barbekü ve vodka shot gecesiydi tesadüf.. Kötü şeyler işitilen bir günün ardından küçük bir teselli gibiydi.. Bir süre sonra vodka shot işi büyüdü, beynelmilel bir içmeceye dönüştü.. Gece biraz ilerleyince kafası güzel biçimde, bir Fransız, bir Katalan, iki İngiliz ile Avrupa-Türkiye ilişkilerini konuşurken buldum kendimi.. Alkollü gecelerin yegane sohbet konusudur ya memleket kurtarma, biz o gece bütün kıtayı kurtardık.. :)



(Bu bloga eklediğim fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.)
8. bölümün sonu...

2 yorum:

  1. ben bu geziye katılamazdım. hele belgeseli hiç izleyemezdim...

    YanıtlaSil
  2. bence herkes görmeli.. ibretlik bir paylaşım..

    YanıtlaSil